parallax background

Başarılı bir girişimcinin mutfağından en iyi olmanın sırları

“Dünya benim evim”
18 Ekim 2017
Bir Erasmus hikâyesi: Daha önce bir şehre sarılmak istediniz mi?
8 Kasım 2017

Mutfak Sanatları Akademisi kurucusu Mehmet Aksel ile kariyer sürecini ve akademiyi konuştuğumuz keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

 
M ehmet Aksel kimdir?

Mehmet heyecanlı, biraz hırslı, tutkulu, mümkün olduğu kadar yaptığı işleri detaylı yapan birisi.

Bizlere girişiminiz Mutfak Sanatları Akademisi’nden bahseder misiniz?

MSA bir aşçılık okulu. Tabi aşçılık diyoruz ama onun yanında pasta-ekmekçilik, baristalık ve barmenlik var yani jenerik ismi aşçılık okulu. Aslında “Colonary Arts Academy ” bu şeyin adı fakat “colonary” nin tam Türkçe çevirisi olduğu için mutfak sanatı oldu. Profesyonel aşçılar, pastacılar, barmenler, baristalar çeşitli zaman aralıklarında eğitim veriyor. Ana işi; meslek edindirmek. Kendi alanında uğraştığı bu mesleği de tam anlamıyla yeterli zamanda yapan bir akademi. Yani avukat olmak istiyorsanız 4-5 sene okuyabilirsiniz ama aşçı olmak için dört sene okul okumaya gerek yok. Aşçılığın temelini öğrendiğiniz zaman kalanı kendinizi geliştirdiğiniz zaman oluyor.

Hayatınızın ilk yıllarında otomotiv sektöründe çalıştığınızı biliyoruz. Gıda sektörü hep aklınızda olup atılamadığınız bir sektör müydü? Geçiş tam olarak nasıl gerçekleşti?

Hiç böyle bir şey değildi. Otomobil satıyordum. Yine aynı mükemmeliyetçilik aynı hırs ve azim koşuşturuyordum. Müşterilerimin doğum günlerini falan kaydederdim. Onlara avantajlı servisler, çiçekler gönderirdim. O zaman da bir şekilde adını bilmediğim müşteri memnuniyetini kendi kafamda tasarlayıp uygulamaya çalışıyordum. Tabi ondan sonra onun meyvelerini almaya başlıyorsunuz. İyi rakamlar yakalayan bir otomotiv hayatım oldu. Bir gün Türkiye’nin peşini bırakmayan krizlerden bir tanesi oldu. Depomdaki bütün arabalar elimde kaldı. Onları ne yazıkki yok parasına satmak zorunda kaldım. Piyasa çok çok kötüydü. Derken bir gün tesadüf eseri Tuğrul Şavkay ile tanıştım. Önemli bir gastronomi yazarı, gurme, yiyecek-içecek camiasının çok önemli bir ismiydi. Tuğrul Ağabey beni yiyecek-içecek işine soktu. Daha doğrusu ben kendime o işe sokturttum. İşte birdenbire oldu yoksa yiyecek-içecek işi konusunda yumurta kırmasını bile bilmem. Çok fazla yemek yiyecek bile vaktim olmuyor.

MSA logosunu vücuduna dövme yaptıran öğrenciniz var. Belli ki kaliteli eğitimin yanında maneviyatı yüksek bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu bağlılık ortamını nasıl oluşturdunuz?

Bunu ben de bilmiyorum. Ben çok uzun seneler at bindim. Balkan şampiyonu oldum. Avrupa şampiyonasına katıldım, çok uzun seneler motosiklet yarışı yaptım vesaire. Otomobil satmaya çalıştım, başarılarım ve başarısızlıklarım oldu. Ama bunların hepsinde neyi başardığımı, nasıl başardığımı, neyi başaramadığımı, neden başaramadığımı, bunların hepsini az çok anlayabiliyorum. Ama bu bambaşka bir şey oldu. Bu, bir “Love Mark” denilen bir aşk markası haline geldi. 2009’da konuşmacı olarak katıldığım bir konuşmada benden önce çıkan çocuğu dinlemiştim. Şunu demişti; Hiç kimse Unilever markasını koluna dövme yaptırmaz ya da hiç kimse makarnasını yediği markayı koluna, vücuduna dövme yaptırmaz. Ama mesela HarleyDavidson markasının logosunu dövme yaptırır. Aslında baktığınızda ikisi de para kazanan bir şirketin logosu. Kimse bir şirketin logosunu öylesine dövme yaptırmaz. Ama HarleyDavidson sana bir yaşam biçimi sunuyor, beğenirsin veya beğenmezsin. Sana özgünlük, deri pantolonlar yani bir stil öneriyor. Benim motosikletime binersin ve benimle beraber böyle bir özgürlük tadarsın, diyor.Demek ki MSA’da insanlara böyle bir yaşam biçimi katıyor. Bunu ölçümleyemedim ve ölçümleyemiyorum.


 

MSA’nın içinde aynı zamanda dünyada sayılı olarak gösterilen yiyecek, içecek müzesi ve kütüphanesi var. Koleksiyonunuzdan biraz bahseder misiniz?

Koleksiyon merakım hep oldu. Koleksiyon merakımla beraber bu müze ufak ufak oluşmaya başladı ama ben bir müze oluşturacağım diyerek yola çıkmamıştım. Ama o kadar çok parça birikmeye, o kadar çok parça bana oradan buradan tedarik edilmeye başlandı ki bir şekilde meydana geldi. Kitaplar için de aynısı geçerli. Sahafları, kitapçıları dolaşa dolaşa hem yeni hem eski bütün kitapları bir araya toplayınca bu kütüphane de bir müddet sonra oluşmaya başladı. Bugün 5 bine yakın objesi olan bir müzemiz, yine aynı şekilde 5 bine yakın akademik, 500’e yakın nadir, 12 tane de dünyada tek eseri olan bir kütüphanemiz var. Eserlerimize ve objelerimize dikkat ediyoruz. Müzede Osmanlı’nın son dönemiyle Cumhuriyet’in ilk ve orta dönemindeki markaları, bu markaların şişelemeleri, konservelemeleri, ambalajları, paketlemeleri vesaire, onlar da var ama bu koleksiyon daha çok büyük markaların seyahatini anlatan bir nostaljik koleksiyon.

Kimler MSA’ya başvurabilir ve öğrencilik hakkı kazanabilir?

Herkes başvurabilir. Burada profesyonel eğitimler, workshoplar var. Amatör eğitimler -amatör eğitimler diyorlar adına fakat biz amatör lafını pek sevmiyoruz- ve uzman eğitimleri dediğimiz profesyonel eğitimler var. Önceden profesyonel eğitimler için bir yaş sınırımız vardı ama artık onu da kaldırdık. Mesleki olarak blu çağını geçen insanlardan 40 yaşlarına kadar gelen insanlar var burada. Tabii 35-40’lı yaşlardakilerin biraz staj imkânları değişiyor. O başka bir konu. Bu konuda meslek edinmek, aşçı olmak, pastacı olmak, barmen olmak ve barista olmak isteyen insanlara her türlü eğitimlerimiz var.

"İçi dolu, doğru hikâyeler üzerine kurgulamak lazım. “Ben yaptım oldu!” diyerek yaptığın zaman hiçbir işten bir şey çıkmıyor."
Girişimcilik başarınızla uluslararası alanda yılın girişimcisi seçilerek Endeavor ödülüne layık görüldünüz. Sizce iyi bir girişimcide bulunması gereken özellikler nelerdir?

İyi bir girişimcide olması gereken özellikler diye bir şey yok. İçi dolu iş çıkaracaksın. Bak bu MSA'yı anlatan bir sürü şey içeride arkadaşlarım üretiyor. Yani reklam mı dersin, pazarlama yöntemi mi dersin, şu dersin bu dersin. Eğer onların söyledikleri piyasa altı doldurulmamış şeylerse bir müddet sonra püf uçar gider. “Hadi kardeşim sende, biliyoruz orayı da gittik gördük.” dersin. Ama onların söylediğini ben dolduruyorsam ve benim söylediklerimi de onlar doğru aktarıyorsa işte o zaman doğru bir şeyler çıkıyor. İçi boş, boş vaatler, boş bilmem nelerle olmaz. Ben sana istediğin en iyi halkla ilişkiler şirketini tutayım, en iyi pazarlama şirketiyle çalışayım; benim okuluma gelen öğrenciler o başarılı çıkışları yapamıyorlarsa, o başarıyı elde edemiyorlarsa senin pazarlama şirketin, senin halkla ilişkiler şirketin ağzıyla kuş tutsa hiçbir şey olmaz. İçi dolu, doğru hikâyeler üzerine kurgulamak lazım. “Ben yaptım oldu” diyerek yaptığın zaman hiçbir işten bir şey çıkmıyor.

"Bu hayatta önce ne yapmak istediğini bileceksin. Sonrasında yapmak istediğin her şeyi yapacaksın."
Kariyeriniz için sevdiğiniz şeylerin peşinden koştuğunuzu görüyoruz. Bizim gibi kariyerini oluşturmak için kendisine yol çizenlere ne gibi tavsiyeler verirsiniz?

Yapmak istediğin her şeyi yapacaksın bu hayatta. Benim iki tane kızım var. İki tane kızıma da aynı tavsiyeleri vermeye çalışıyorum. Hayatta hep yapmak istediğin bir şeyi yapmaya çalışacaksın. Yani istiyoruz da herkes senin gibi şanslı mı falan bunlara hiç sığınmayacaksın. Hep ne yapmak istediğini bileceksin. Yani bir şeyi o kadar çok isteyeceksin ki olmasa da olacak o iş. Sen istedikten sonra ne hayatta ne okulda seni hiç kimse durduramaz. Sen ne istiyorsan o olur. Demekki yeteri kadar istemiyormuşsun. Bu işin aslı budur.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir