parallax background

“Dünya benim evim”

“Godfather Liderlik Modeli”
11 Ekim 2017
Başarılı bir girişimcinin mutfağından en iyi olmanın sırları
23 Ekim 2017

Henüz 27 yaşında, 61 ülke 270 şehir gezen Deniz Pehlivan ile seyahat blogu “BirHayalinPeşinde”yi konuştuk. Gezme niyetinde değilseniz bile, bu sohbetimize misafir olduktan sonra kendinizi Hindistan’a uçak bileti bakarken bulabilirsiniz.

 
G ezmek görmek hevesi, sizin deyişinizle virüsü(!) ne zaman girdi kanınıza? Nereden başladınız?

Doğduğum yer Fethiye turistik bir şehir olduğundan, bir süre sonra sorgulamaya başlıyorsunuz. Bu insanlar niye buraya geldi, ben niye gitmiyorum diye zihninizde bir şey başlıyor. Turistlerle iç içe yaşadığınızdan zaten o küresel bakış açısını yakalamaya başlıyorsunuz. Sonrasında üniversiteye gidiyorsun; erasmus, work and travel, work and holiday bunlar nedir, araştırıyorsun. Aslında hepsi küçük bir kıvılcım, ucundan tutuyorsun sonra seni götürmeye başlıyor. WAT benim ilk yurt dışı deneyimimdi. Ama yurtdışına çıkma korkusu var ya ilk zaman; uçağa nasıl bineceğim, başıma bir şey gelir mi? İşte hep o karamsarlıklar ve kararsızlıklar seni korkutuyor. Sonra 2010 yılında WAT ’a gittim. 20-21 yaşındayım o zamanlar. Baktım, Dünya gezmesi zor bir yer değilmiş. Biz Amerika’da araba satın aldık, gezdik. Arabayı alıp gezmeye başladığından itibaren, hani o özgürlük hissi var ya nereye gideceğin belli değil, yolda bakarız duygusunu bir keşfettim ve hayat ne kadar güzelmiş dedim.

Yazılarınızı oluşturma sürecinizden ve seyahat bloggerlığından bahseder misiniz?

Ben seyahat bloggerlığının bu kadar zor olduğunu bilseydim başlamazdım. Binlerce blog var. Bir kere hedef kitleni belirlemek zorundasın. Ekonomik seyahate mi oynayacaksın, lüks seyahate mi oynayacaksın? Sadece taslağa oturtmamız dört ayımızı aldı. Hangi başlıklarda yazı yazalım, düşündük. Çünkü ben belki otobüsle gideceğim ama sen uçakla veya trenle gideceksin. Benim sana da cevap verebiliyor olmam lazım. Bunu yapan dünyada en önemli site Wikitravel’dır. Wikitravel’in de Türkçe sürümünü kurmaya çalıştık. Aslında ben burada edebi bir şey yazmaya çalışmıyorum sadece bilgi vermek amacındayım. Mesleğim de raporlama olduğu için bir şey bilmeyene işi anlatmaya çalışırım, seyahat bloggerlığı da böyledir. Senin öyle bir anlatman gerekiyor ki insana, oradan kendine rota çıkartması lazım. Bütün tasarımı buna göre kurmuştum.

Peki, buraya asla gitmem dediğiniz bir ülke veya şehir var mı?

Bu zamana kadar tek pişman olduğum yer Arnavutluk-Tiran’dı. Hiçbir şey yoktu. Biz mesela blogda Tiran’ı anlatacağız ama diyeceğiz ki: Tiran’a gitme, Vlora diye bir şehir var oraya git. Sen Tiran hayalleri kuruyorsun, uçak biletini alıyorsun. Özellikle ilk yurtdışı deneyiminse ilk izlenimin çok kötü olur ve senin için yurtdışı biter. Keşke Vlora’ya gitseymişim. Tek pişman olduğum şehir Tiran oldu ama onun dışındakiler efsaneydi.

Birden fazla gittiğiniz veya gitmek istediğiniz bir yer oldu mu?

Üç kez Tayland’a gittim, hepsi de çok farklı yerlerineydi. Tayland’da yüzlerce ada olduğu için zaman yetmiyor. Amsterdam’a beş kez gittim ama yine giderim. Çok sevdiğim bir yer; bisiklet kiralayıp gezmek, insanların rahatlığı, oraya gittiğindeki değişen o atmosfer beni çok etkiliyor. Yunanistan’a üç kez gittim. Filipinlere yüz kez giderim. Filipinlerde yedi bin yüz elli tane ada var ve ben sadece üç dört tanesini gördüm. Daha önce denizin, kumun o kadar güzel olduğu bir yer görmemiştim. Bu kadar güzel olduğu için Filipinler’de turizm patlıyor. Tayland doydu turizme, Filipinler başladı. Bunlar tekrar gitmek istediğim ülkeler olabilir.

Her insan gezip görmek istiyor fakat vakit olmaması ya da mesai saatlerinden şikayetçi ama sizin 9-6 çalışan bir beyaz yakalı olmanız bunların bahane olduğunu kanıtlıyor. Kendinize bu şartlarda nasıl fırsatlar yaratıyorsunuz? Bu ruha sahip olmak mı gerekiyor? İş ve gezilerinizi aynı anda nasıl yürütüyorsunuz?

Planlarım exceldedir benim, gideceğim yerlerin listesini yapıyorum, kenarına fiyatlarını da koyuyorum. Önceden yıllık iznimi alıyorum sonra tatile gidiyorum. Hepsinin çıktılarını alıyorum uçak biletlerinin falan. Tek tek hepsini çize çize geziyorum. Sonra yolda dönerken diyorum ki kendime “Tamam burası bitti, bir sonraki yer neresi olsun?” Hemen bakıyorum internetten işte 29 Ekim tatili Cuma’ya mı denk geliyor, tamam Perşembe akşamı uçaklara bakayım ya da Cuma sabahı. Yoldayken arkadaşına soruyorsun o gelemezse diğerine soruyorsun. Çünkü bir de yalnız gezme korkusu vardır. Ama yalnız gezmekte bir şey yok ben birkaç defa gezdim. Hostel’da kalıyorsun.Dünyayı gezmek çok kolay, arama motorları var.Sen yeter ki iste ve peşinden git.

"Çantayı sırtıma alıp nereye gideceğimi bilmemek çok güzel, özgürlük hissini keşfettim.”

 

Seyahat ederken birçok macera yaşamışsınızdır. Bunlardan birini anlatır mısınız?

Ben size komik olanı söyleyeyim. Bir gün biz Çin’e gittik. Çin’de bizim bu master ve visa kartlar geçmiyor. Gece indik para bozduracak yer de yok. Çok acıktık, ölüyoruz neyse ki bir tane restoran bulduk. Kimse İngilizce konuşmuyor, her şey Çince. Menüdeki yemeklerinde sadece ismi yazıyor. Biz arkadaşla hayvan taklitleri yapmaya başladık; inek, kuzu, tavuk taklidi yapıyoruz. En az on dakikamız böyle geçmiştir. Sonra adam geldi dedi ki “Can you speak English?”. O gün “Dil hiçbir şeymiş, ben vücut dili ile Dünya’yı gezebilirim” dedim.

Blogunuzda bahsetmiştiniz, hiç couchsurfing yaptınız mı? Yaptıysanız size ne gibi katkıları oldu? Tehlikeli olduğunu düşünüyor musunuz?

Şuan bir çocuk benim evimde couchsurfingde kalıyor. Ben sadece bir defa yaptım. O zaman da zaten evimde couchsurfing yapmış bir başka misafirimin evinde kalmıştım. Ben genelde yapmıyorum çünkü yolda şekilleniyor birçok şey ve couchsurfingde kalacağınız kişiyi bulması zamanınızı alabiliyor. Couchsurfing hiç tehlikeli bir şey değil. Sadece yapacaksanız kalacağınız kişi için sitede yapılan yorumlara bakın, güveniyorsanız hiç çekinmeden gidin, kalın.

Okulumuz İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi çok fazla öğrenciyi Erasmus Programı’na yolluyor ve öğrenciler dönüşte genelde literatüre de geçmiş olan Post Erasmus Depression durumunu yaşıyor. Bu durumu kolay atlatmak için bir tavsiyeniz var mı? Siz de gezilerinizden sonra buna benzer bir durum yaşıyor musunuz?

Bu pazar sendromu gibi bir şeydir. Pazartesi işe gideceksindir ve pazarın rezalet geçer. Seyahatlerde de bu böyledir. Motive olmak için dönmeden bir plan daha yapmak lazım. İlla yurt dışı olmak zorunda değil. Buradaki etkinliklere katılabilirsiniz. Mesela Sapanca’ya gidin, Batı Karadeniz turu yapın, Kapadokya’ya gidin. Zaten uçak biletleri çok ucuz, çadırda kalın ne olacak ki yani? Kaldığınız yerin önemi yok, önemli olan senin ne kadar mutlu olduğun. Plan yaptıkça insan motive olur. Bizdeki en büyük sıkıntı "Geldim her şey bitti", niye bitsin ki? Aslında her şey yeni başlıyor. O senin deneyimindi, şimdi burada uygulama vakti.

"Dünya bir kitaptır. Seyahat etmeyenler sadece bir sayfasını okurlar." Bu söz sizin için neler ifade ediyor?

Bu sözü ilk gördüğümde hakikaten dedim, her gezdiğin yer sana bir şeyler öğretiyor. Ben burada oturup size istediğim kadar Hinduizm’i, Şintoizm’i, Budizm’i ya da Zen Felsefesi’ni anlatayım, bunlar hiçbir şey ifade etmez. Japonya’ya gittiğinde taşların neden tapınaklar bahçelerinde rastgele duruyormuş gibi görünüp aslında felsefi bir anlamı olduğunu buradan anlayamazsın. Çünkü onu gördüğünde araştırmaya başlıyorsun, neymiş zen felsefesi, buymuş şeklinde öğrenmeye başlıyorsun. Sen gezdikçe o kitabın sayfaları değişmeye başlıyor. Kitapta daha çok çevirmen gereken sayfa olduğunu anlıyorsun. Ülke sayısı önemli değildir, önemli olan gittiğin o ülkeden ne öğrendiğindir. O kadar çok okumamız gereken sayfa var ki, 196 tane resmi ülke, 34 gayri resmi ülkeyle birlikte 230 ülke var bu dünyada. Ben bu sayfaların hepsini okuyabileceğimi düşünmüyorum ama en azından 30 yaşıma kadar 100 tanesini gezmek gibi bir isteğim var.

"Bu geziler sayesinde insana saygıyı öğreniyorsun. Hindistan’da da doğabilirdin İzlanda’da da, ağzında koca bir tabakla Afrika´da bir kabilede de büyüyebilirdin.”
Onlarca şehir gezip gördünüz peki bunun hayatınıza ve kişiliğinize geri dönüşü nasıl oldu, bu kadar gezmeseydim bambaşka biri olurdum diyebilir misiniz?

Bakış açımı inanılmaz genişletti. Eskiden biraz daha milliyetçi düşünürdüm. Ama aslında milliyetçilik dünya milliyetçisi olmakmış. Düşünün tek dil, tek din, tek millet olsaydı ne yüzlerin bu kadar çeşitliliği olurdu ne dilin ne dinin ne rengin. Hiçbir manası kalmazdı. Gezdikçe insana saygıyı öğreniyorsun. Hindistan’da da doğabilirdin, İzlanda’da da, ağzında koca bir tabakla Afrika´da bir kabilede de büyüyebilirdin. Gezdikçe sınır kavramı kafandan kalkmaya başlıyor ve sonra diyorsun ki: Dünya benim evim, istediğim her yere giderim!

Comments are closed.