Öncelikle kendimle barışık bir insanımdır, şahsıma yapılan eleştirileri dinler, kendimi geliştirmek için en ufak şansı yakalamaya çalışırım. Yaşamayı ciddiye alıyorum. Hayallerimin peşinden tutkuyla koşuyorum, az zamanda çok şey yapabilmek için çalışıyorum. Yaptığım işe olan inancım ve insanlığa verdiğim/vereceğim hizmet,motivasyon kaynağımdır. İddialı ve inatçı olmam da yapacaklarımı ivmelendiriyor. Akademik kariyerimin yanında sevgileri yarına bırakmadığım sosyal bir hayatım var. Koşucuyum. En çılgın fikirlerim, projelerim koşu yaparken şekillenir. Biyografi okumaya bayılırım; iz bırakmış başarıları ve başarısızlıkları okumak hoşuma gider. Özetle: Ben, insan kalmayı hayal eden bir bilim emekçisiyim.
Kocaeli’nden Harvard’a uzanan başarı öykünüzün başlangıç hikâyesini bizler ile paylaşır mısınız? Hayatınızda neleri farklı yaptınız?
Bu uzun bir hikâye, kendi hayatını yaşamayı tercih etmek en önemli fark. Herkes kendi hayatını kendi yaşamalı ve zaten hayat, başkalarının fikirlerini takip etmek için çok kısa.
Küçük yaşta, herkesin imkânsız olduğunu söylemesine rağmen bir çakıl taşını parçalara ayırıp içindeki atomu bulmaya çalışıyormuşum. Ben küçükken, babam Madam Curie’nin hayatını anlatan bir kitap hediye etmişti, sanırım ondan etkileneceğimi düşünmüş. Kitabı okuyunca, piezo elektrik olgusunu keşfeden Madam Curie’nin kocası Pierre Curie’ye âşık oldum. Fiziğe ilgim böyle başladı ama henüz tam olarak fikir kafamda şekillenmiş değildi. Memleketimizdeki her genç gibi ben de üniversite sınavına girdim. Fizik, kimya gibi temel bilimlerden bir dal okumak istiyordum fakat karar veremiyordum. İşte tam bu dönemde, Erdal İnönü ile Kocaeli kitap fuarında tanıştık. Nerede okuduğumu ve ne olmak istediğimi sormuştu. Tabii, ben deum. Bana, Anılar ve Düşünceler (1.cilt) isimli kitabını imzalayıp vermişti ve “Kitabi okuyunca, ne üzerine eğitim alacağına karar vereceğine inanıyorum” demişti. Belki o sırada olayı tam kavrayamamıştım ama kitabı okumamla birlikte, hayatım derin bir şekilde değişti. bu imkânı kaçırmayıp Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden Prof. İnönü’ye kafamdaki soruları sormuştum. Bana, Anılar ve Düşünceler (1.cilt) isimli kitabını imzalayıp vermişti ve “Kitabi okuyunca, ne üzerine eğitim alacağına karar vereceğine inanıyorum” demişti. Belki o sırada olayı tam kavrayamamıştım ama kitabı okumamla birlikte, hayatım derin bir şekilde değişti.
Kadın olmak dünyanın her yerinde ne iş yaparsanız yapın zor. Tecrübe ettim, çok iyi biliyorum. Maalesef mücadele hayatımızın bir parçası. Fakat kadın demek özgür olmak demek, pes etmeyecek kadar ‘delikanlı’ olmak demek.
Birkaç örnek vermek isterim:
C: “Fizik eğitimi almayı düşünüyorum.”
X: “Emin misin? Kadın fizikçi mi olurmuş, senden fizikçi olmaz.”
C: “Doktora hocamla yaptığım toplantı harika geçti.”
X: “Gerçekten mi? Sen kadın olduğun için hoca sana iyi davranıyor.”
Geçmiş ve gelecekte ki tüm eleştirilere yaptığım ve yapacağım bilimsel çalışmalar ile cevap veriyorum. Hiçbir ayrım gözetmeksizin, yaptığım işleri insanlığa hizmet olarak sunuyorum. Bilimin olanca ateşiyle herkesi kucaklıyorum, bilhassa da X’leri.
Giyilebilir kalp pili; kalbin, akciğerin ve diyaframın hareketi ile elektrik enerjisi üreten ve bu enerjiyi depolayan esnek ve ultra ince piezo elektrik entegre aleti anlatmakta. İnsan vücuduyla uyumlu plastik bir yüzeye tutturulan bu malzeme, saç telinden yüz kat daha ince olup kâğıt gibi katlanıp bükülebiliyor. Bu teknoloji, günümüzde kullanılan boyutça büyük, maliyetli ve kalp ile herhangi mekanik yakınlığı bulunması mümkün olmayan teknoloji için yeni kapılar açıyor. Günümüzde kullanılan kalp pillerinin 5 ile 7 yıl arasında ömürleri var ve pilin işlevini yitirmesi durumunda bütün mekanizmanın riskli bir ameliyatla değiştirilmesi gerekiyor. Fakat tasarladığımız bu alet ile kalbiniz, akciğeriniz veya diyaframınız, kalp pili için gereken enerjiyi kendisi üretiyor.Giyilebilir olması, gerçekten de vücut ile uyumlu olması anlamına geliyor. Alışılmışın dışında bir tasarım bu. Bu proje yaklaşık üç yıl sürdü. Başlarda hızlı gidebilmek için yalnız çalıştım, olguyu gerçekleştirmeye çalıştım. Daha sonra gittiğim yolda uzun yol alabilmek için kendi takımımı kurdum, tam altı öğrencim vardı. Harika bir takım çalışması gerçekleştirdik.
Kitaplar, gizli hazineler; kendimi zengin hissediyorum. Kitaplar, neler yapabileceğimi anlamamı sağladılar.
Ben hiçbir şey çalışmadığı zaman Atatürk gibi düşünüyorum, motivasyonumu kendisinden alıyorum. Az zamanda çok ve güzel işler yapmış bir insan. İlmin yolunda yürümüş bir kişi, “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin.” demiş, daha ne desin?
Genç arkadaşlara en başta pes etmemelerini öneriyorum, tutku/aşk ile hayal ettikleri şeye sarılmalarını istiyorum. Soru sormalarını, hayal kurmalarını, plan yapmalarını, literatürü taramalarını, mümkün olduğunca kendilerinden farklı insanlarla iletişim içinde olmalarını tavsiye ederim. Farklı insanlardan en çok bilgiyi öğrenir, olaylara farklı açılardan bakabilme kabiliyeti kazanırız. Kendimizi bizden daha iyi tanıyacak biri yok, o nedenle kendilerine de soru sorup hayattan ne istediklerini sorgulamamalarını isterim, arada sırada kendimizle baş başa kalmalıyız. Aldıkları cevaba göre şartlar el verdiği kadar alanlarında iyi hocalarla temasa geçmeleri iyi bir strateji olur. Eğer sevdiğiniz işi yaparsanız, başarısız olma ihtimaliniz çok düşük. Ve asla kendilerini başkalarıyla kıyaslamamalarını öneririm. Model alabilirsiniz, şevk duyabilirsiniz, ama ileri gidip karşılaştırma yaparsanız mutlu olamazsınız ki farklı olan iki insanı karşılaştırmak bence mantıklı değil.